Histaminin zehirlenmeye neden olması konusunda görüş ayrılıkları
Bilindiği üzere alerjik reaksiyonlarda veya çeşitli nedenlerle stres altında kalındığında, vücut doğal olarak histamin üretir. Bu nedenle bazı bilim adamları, son zamanlarda, acaba bu hastalığın vücudun salgıladığı histaminden mi (endogenous histamin) yoksa gıdayla dışarıdan alınan histaminden mi (ekzogenous histamin) kaynaklandığı konusunda çelişkiye düşmüşlerdir. 1989 ve 1991 yılları arasında İngiltere’nin Surrey Üniversitesi ‘Food Safety Research’ grubuyla İskoçya’daki Torry Balıkçılık araştırma istasyonu bu konuda, ortaklaşa, gönüllü insanlarla deneme çalışmalan yapmışlardır. Deneme çalışmasına katılan gönüllülere, doktor gözetimi altında tutularak, içinde bilinen miktarlarda histamin içeren balıklar yedirilip zehirlenme etkisi incelenmiştir. Deney sonuçlarında zehirlemeye neden olan histamin miktarı arasında kesin bir ilişki olmadığını bildirmişlerdir. Yani az miktarda histamin içeren bazı örneklerde zehirlenmelere rastlanırken, daha fazla histamin içeren bazı örneklerde de zehirlenmelere rastlanılmamıştır. Bu sonuçlardan, bu araştırıcı grubu, zehirlenmeye neden olan histaminin gıda kökenli değil de insan vücudundaki mast hücrelerinin salgıladığı histaminden kaynaklandığım savunmuşlardır, (ClifFord ve ark. 1989; Clifford ve ark. 1991; Ijomah ve ark. 1991). Ancak bu görüş diğer araştırıcıların çalışmaları ile çürütülmüştür. Nitekim Morrow ve ark. (1991) yaptıkları çalışmada, gıdalarla alınan histaminin etkili olduğunu ispatlamışlardır.
Bu araştırıcılar da doktor gözetimi altında, sağlıklı gönüllülere bilinen miktarda histamin içeren balık vermişlerdir. Fakat çalışmalarında histamin değerine bağımlı olarak gönüllülerde meydana gelen zehirlenmeyle ilgili etkilerin incelenmesi yanında, idrarda histamin ve histaminin bir metabolit ürünü olan N-metilhistamin’i de ölçülmüşlerdir. Ayrıca, mast hücrelerinin salgıladığı endogenous histaminin varlığını araştırmak için bu hücrelerin salgıladığı prostaglandin-D2’nin bir metabolit ürünü olan, kısaca PGD-M olarak adlandırılan (a, II p-dihydroxy-15-oxo-2,3,18,19-tetranorprost-5-ene-l, 20-dioic asit) madde miktarını ölçmüşlerdir. Sağlıklı gönüllülerde zehirlenme belirtileri ortaya çıkar çıkmaz, idrarlarında histamin ve N-metilhistamin miktarlarında artış belirlenmiş ve yaklaşık dört gün sonra normal değerine ulaşmıştır. Buna rağmen PGD-M salgısı artışına hiç rastlanılmamıştır. Zehirlenen kişilerin mast hücrelerinden prostaglandin-D2 salgısında, artan histamine paralel olarak bir artışın olmayışı, bunun vücudun kendisi tarafından değil de verilen histaminden geldiğini kanıtlamış oldular. Aynı zamanda bu araştırıcıların çalışmalarında ölçülemeyecek kadar az histamin içeren balıklardan yiyen kişilerde zehirlenme belirtilerine rastlanmayışı da bu görüşü doğrular. Clifford ve arkadaşlarının bu sonuçlara ters düşen bulgularını, bazı insanların vücuda alınan histamin miktarına karşı farklı hassasiyete sahip olmalarından kaynaklanabileceği şeklinde açıklanabilir, örneğin, bazı insanlar çok hassas olup en küçük miktarlarda dahi zehirlenme belirtileri gösterebilir, bazıları ise çok duyarsız (dayanıklı) olup zehirlenme etkisi olabilmesi için çok fazla miktarlarda histamin alması gerekebilir, (Morrow ve ark. 1991).
1991 yılında yine Clifford ve Walker yayınladığı bir makalede, histaminin değil de savitoksin gibi bazı algal toksinlerin bu zehirlenmeye neden olabileceğini savunmuşlardır Ancak histamin zehirlenmesinin sadece balıktan olmadığını ve diğer gıdalardan da kaynaklandığı göz önünde tutulursa bu iddianın da doğru olmayacağı söylenebilir.